Otizm, ilk olarak 1943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner
tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır.
Otizm, daha sonraki yıllarda çeşitli kurullar ve kişiler tarafından da
incelenerek Kanner’in tanımı geliştirilmiştir. Günümüze kadar yapılan
tanımları ve görüşleri Rutter ve arkadaşları dört ana başlık altında
toplamıştır:
1- Otizmin ortaya çıkma sıklığı 30 aylıktan önce görülmektedir.
2- Çocukların konuşma ve dil gelişiminde belirgin bir gecikme söz
konusudur.
3- Zihinsel gelişimle ilişkisi olmayan, ancak sosyal gelişimle ilgili bir
yetersizlik söz konusudur.
4- Belirgin davranışları arasında kalıplaşmış oyun, aynılığı koruma ve
değişikliğe karşı tepki gösterme yer almaktadır.
Otizmin gittikçe önem kazanması ve bu alandaki çalışmaların da artması
sonucu, birbirinden farklı çalışmalar doğrultusunda değişik davranış
özelliklerinin olabileceği öne sürülmüş ve çeşitli yorumlar yapılmaya
başlanmıştır. Bu doğrultuda Amerikan Psikiyatri Derneği’nin öne sürdüğü
DSM III-R (The Dragnostic and Statistical Monual of Mental-Disordres)
ölçütünde yer alan özellikler benimsenmiştir. DSM III-R ölçütünde bulunan
özellikler gelişim düzeyinin normal olmadığını gösteren şu davranışlardan
oluşmaktadır:
a- Sosyal etkileşimdeki yetersizlik.
1. Çevresindeki bireylerin farkında olmama.
2. Kendisinin rahat ve güvenli olabileceği ortamı seçme becerisinin
olmaması.
3. Taklit davranışının yetersizliği ya da hiç olmaması.
4. Sosyal oyun davranışının yetersizliği ya da hiç olmaması.
5. Arkadaşlık ilişkilerindeki yetersizlik.
b- Dil, iletişim ve sembolik gelişimde normalden farklı olma.
1. Karşılıklı iletişimin olmaması.
2. Sözel olmayan normal dışı iletişimin kurulması.
3. Yaratıcılığın olmayışı.
4. Sözel dilin kullanımındaki farklılık.
5. Konuşmanın içeriği ve şeklinde normalden farklılık.
6. Karşılıklı dialog kurmada yetersizlik.
c- İlgilerinin ve ilgilenilen etkinliklerin sınırlı sayıda olması.
1. Stereotip (kendiliğinden başlayan ve tekrar edilen) hareketler
sergileme.
2. Nesnelerin daha çok ayrıntılarıyla ilgilenme.
3. Çevredeki değişikliklere karşı tepki gösterme.
4. Günlük yaşamla ilgili alışkanlıkların değişimine karşı çıkma.
5. İlginin son derece sınırlı olması.
Otizmin, birbirinden bağımsız belirtilerin bileşimi değil, sosyal ilişki,
iletişim ve yaratıcı etkinliklerdeki yetersizliği içeren bir durum olduğu
söylenebilmektedir.
Otizmin ilk önceleri sanıldığı gibi sevgi yoksunluğu, iletişim eksikliği
ya da çocuğun geçmiş yaşantısıyla ilgili duygusal sorunlara ilişkin
olmadığı anlaşılmış, kaynağının psikolojik değil, sinir sisteminin
gelişimsel bozukluğu olduğu ortaya çıkarılmıştır.
1986’da Wing ve “Ulusal Otistik Çocuklar ve Yetişkinler Derneği”nin
bildirisinde, vak’a oranı 15/10.000 olarak açıklanmaktadır.
Önceleri otizm başlangıcının çocuğun doğumundan sonra yaklaşık 30 aylık
oluncaya kadarki süre içinde görülebileceği belirtilirken, son yıllarda
çocuk 36 aylık olduğunda ve daha ileri yaştayken de otistik davranış
özellikleri gösterebilmektedir. Geniş kapsamlı araştırma bulguları otizmin
kızlara oranla erkeklerde daha yaygın görüldüğünü doğrulamaktadır.